Seans odası, bireyin kendi üzerine çalışabileceği bir çerçeve ve alan sunar. Danışanın kendini duyabilmesi, dinleyebilmesi için sessiz, iç dünyasını açabilmesi, bakabilmesi için güvenli ve konforlu olmalıdır.
Seans odasını bir oyun alanı gibi de düşünebiliriz. Düşlerin, tutkuların, hayallerin, korkuların, kaygıların sahnelendiği terapist ve danışan’ın olduğu bir oyun alanıdır. Kendi hikayesini anlatan kişi için çok zengin bir malzeme vardır.
Seans odasıyla ve o alandaki eşyalarla da ilişki kurulur. Seans odasındaki bir eşya bizi kendi içimizle de yolculuğa çıkarır. Her hafta aynı saatte aynı mekanda olmak kendimizi daha önce duyamadığımız bir yerlerden duymamız ve görmemizi de sağlar.
Seans odasında göremediğimiz, söze dökülemeyen bazen ise farkına dahi varılamayan kişisel hikayeler bir terapistin eşliğinde kurulan ilişki ile ve o ilişkinin sağlam, güven veren bir ilişki olmasıyla da birlikte ortaya çıkar. İşte o zaman seans odası bir oyun alanına da dönüşmüş olur.