Varoluşçu psikoterapi, felsefeden oldukça beslenen bir yaklaşımdır. Onu anlamak için felsefeye bakmak aynı zamanda insanı anlamak için de bir bakıştır. Özellikle 19. yüzyıl ve 20.yüzyıl düşünürlerinden Kierkegaard, Husserl, Nietzsche, Heidegger, Sartre gibi isimlerin varoluşçu felsefeye önemli katkıları, kavramları olmuştur. Bunlar; seçim yapmak, sonluluk, fırlatılmışlık, kaygı, sınırlar, ölüm, bireyin deneyiminin açılması, deneyime bakmak, bireye getirdiklerine bakmak, otantiklik, öteki, ilişki kurmak olarak ifade edilebilir. Bu kavramlar ve düşünürler varoluşçu felsefenin parçalarından biridir. Varoluşçu felsefe başka bir açıdan şehirlere göç etmiş, kalabalıklar halinde birlikte yaşayan, çok kültürlülüğün olduğu bir yaşama bakıştır. Bu nedenle varoluşçu felsefeye ve onun içerdiği düşünürlere, kavramlara bir başlangıç ve bitiş çizerek yer vermektense insanı anlamaya çalışan bir bakış olarak bakmak mümkündür. Çünkü insan yaşamı var oluşundan bu yana sürekli bir devinim, değişim içerisindedir. Varoluşçu psikoterapi bu yaşayan, deneyimleyen insana belirli bir formül, kalıp, sınırlandırma içerisinden değil bireyin kendi deneyimini anlayarak bakmayı öne sürmektedir. Bunu yaparken elbette bazı teknikler, yöntemler kullanılabilmektedir. Ancak bu yöntemler en temelde terapistin de kendi deneyimine alan açmasını önemsemektedir. Bu nedenle varoluşçu bir psikoterapist aldığı felsefe eğitimi, kendi psikoterapi süreci, inzivası, kendine kattıkları, deneyimledikleri ile kendine de alan açmalıdır. Kendi üzerine düşünmemiş, insanın deneyimine formülatif bir açıdan bakma varoluşçu psikoterapinin uzak durmaya çalıştığı bir noktadır.
Varoluşçu psikoterapiye göre insana belirli bir formül üzerinden bakmak insanın deneyimini bölmektedir ve bu durum kişinin deneyimini anlama konusunda daha az yardımcı olacaktır. Bu yöntem aynı zamanda kişisel tarihin önemli olduğu ancak bu tarihle şu an ne yapıldığının da eşit derecede önemli olduğu bir bakış açısı benimsemektedir. Her deneyim kişiye özgüdür ve eşit derecede önemlidir. Varoluşçu bir psikoterapide deneyimler açılarak kişinin kendi deneyimini keşfetmesine eşlik edilir. Bireyler yaşamlarını ve deneyimlerini nasıl anlamlandırdıklarını keşfedebilir aynı zamanda bu anlamlandırmanın değişebilirliğini de keşfedebilirler. Bu durum kişiye daha otantik yani kendi isteklerini ve arzularını keşfettiği ve bu istekler ve arzular doğrultusunda deneyimine sahip çıkabildiği bir çalışma alanı sunar. Bu sayede kişiler yaşamda yaşadıkları zorlukları, tıkandıklarını hissettikleri yerleri, kalmakta zorlandıkları duyguları seans odasında çalışabilirler. Varoluşçu psikoterapide danışanın getirdiği her şey (rüya, çağrışım, aktarım vb.) bir malzeme olarak çalışılabilir. Çünkü bireylerin kendi gündemlerini getirme şekilleri de deneyimlerine bakma konusunda önemlidir.